“Man is profoundly dependent on the reflection of himself in another man's soul, be it even the soul of an idiot.”
“Beauty beheld in solitude is even more lethal.”
“Great! I've written something stupid, but I haven't signed a contract with anyone to produce solely wise and perfect works. I gave vent to my stupidity...and here I am, reborn.”
“Against the background of general freakishness the case of my particular freakishness was lost.”
“Wielka Poezja będąc wielką i będąc poezją nie może nie zachwycać nas, a więc zachwyca!”
“Great poetry must be admired, because it is great and because it is poetry, and so we admire it.”
“I am a collection of the family's body parts.”
“Joey, it's high time, dear child. What will people say? If you don't want to be a doctor, at least be a womanizer, or a fancier of horses, be something... be something definite...”
“You, oh mature ones, keep company solely with other mature ones, and your maturity is so mature that it can only chum up with maturity!”
“I could have protested of course, who says I couldn't--I could have risen to my feet at any moment, walked up to them, and--no matter how difficult it would have been--made it abundantly clear that I was not seventeen but thirty. I could have--yet I couldn't because I didn't want to, the only thing I wanted was to prove that I was not an old-fashioned boy!”
“Don't change the beggar into a conqueror, because it was the beggar who led you to conquest.”
“Many a beauty in her own room behaves repulsively till one splits one's sides.”
“A universal style is one that knows how to embrace lovingly those not quite developed. ”
“And just as he had earlier, during their lunch hour, insinuated the problem of innocence to the formalists - which had incensed them and boosted their immaturity a hundredfold - he was now making an issue of my modern legs. And there I was, listening and lapping it all up - his linking the calves of my legs with those of the new generation - and coming to feel the cruelty of youth toward old calves! And there was also a kind of leg camaraderie with the schoolgirl, plus a clandestine, voluptuous collusion of legs, plus leg patriotism, plus the impudence of young legs, plus leg poetry, plus young-blooded pride in the calf of the leg, and a cult of the calf of the leg. Oh, what a fiendish body part!”
“If he [the Artist] were to take up the pen it would be...to better express his individuality and explain it to others; or else to put his internal affairs in order...to deepen and sharpen his relationship with his fellow men because other souls exert an immense and creative influence on our soul; or to try to fight for a world as he would like it to be, for a world that is indispensable to his life.”
“Byla to veliká odbornice na čekání, mírná, pasivní, nesmělá, a proto ji často bolely zuby, neboť se skvěle hodila do čekárny u zubaře a její zuby o tom věděly.”
“În vremea aceasta se lăsa întunericul, iar singurătatea - singurătatea aceea înșelătoare, când omul, singur, nu este totuși singur, ci într-o dureroasă relație sufletească cu un alt om de dincolo de perete - dar îndeajuns de singur pentru ca frecarea mâinilor, încleștarea degetelor și alte manifestări să fie stupide - prin urmare, întunericul și acea falsă singurătate îmi pătrundeau în cap, mă orbeau, îmi răpeau și ultimele senzații de luciditate, mă aruncau în noapte. De câte ori noaptea nu ni se insenuează în zi! Singur, în camera aceasta, pe scăunel, în această acțiune, eram prea ireal și nu mai puteam rămâne prea mult timp aici. Procesele, care nu sunt primejdioase când le trăiești împreună cu cineva și aievea, devin insuportabil în lipsa unui partener. Singurătatea este sufocantă. Așa că, după un chin mai îndelungat, am deschis din nou ușa, am apărut în prag, ieșind din singurătate, orbecăind ca un liliac. Oprindu-mă în prag, mi-am dat seama că iar nu știu cum să încep și cum s-o abordez, era în continuare extrem de izolată și de închisă, diabolică treabă acest contur clar și precis al formei umane, această linie rece care ne particularizează - forma!”
“Oy, hayır, hakkında konuştuğum yazar, kendisini olgun saydığı için değil, fakat tam da kendi olgunlaşmamışlığını tanıdığı için, bir biçimi olmadığını ve tırmanmakta olan, ama daha tırmanıp çıkmamış biri olduğunu, yapılmakta olan, ama henüz yapılıp bitmemiş biri olduğunu bildiği için kendisini yazmaya verecektir. Eğer nasibine başarısız ve budalaca bir eser yazmak düşerse, diyecektir ki: “Harika! Aptalca yazdım, ama kimseyle sadece akıllıca, mükemmel eserler verme anlaşması yapmamıştım. Kendi budalalığıma ifade kazandırdım ve bundan ötürü de seviniyorum, değil mi kendime karşı uyandırdığım isteksizlik ve insani katılık beni şekillendiriyor ve işliyor, sanki yeni baştan yaratıyor ve işte ben bir kez daha yeni doğmuş oluyorum.” Bundan da görülüyor ki sağlıklı bir felsefesi olan ozan, kendi içinde öyle bir pekişmiştir ki onu aptallık ve olgunlaşmamışlık bile ne ürkütebilir ne de bir zarar verebilir – sizler, korku sesinizi sizden aldığı için, handiyse hiçbir şey ifade edemeyecek bir durumdayken, o, açık alınla kendisini ifade edebilir ve kendi ataleti içinde görünür olabilir.”
“There is nothing that the mature hate more, there is nothing that disgusts them more, than immaturity”
“¿Quién de nosotros sabría admirar a los grandes genios, si en la escuela no se le hubiese puesto bien en la cabeza que son grandes genios?”
“La normalidad es un equilibrista sobre el abismo de la anormalidad. ¡Cuántas ocultas demencias contiene el orden cotidiano!”
“Sonuna kadar insan olmayanların sonuna kadar dünya olmayan dünyasını bir ân bile unutamıyordum -ve panikle korka korka, acayip iğrene iğrene, onun bataklık yeşilini sadece gözümde canlandırdığımda bile ürpere ürpere yine de ondan kopmayı beceremiyordum; mini mini bir kuşun yılanın görüntüsüyle büyülenmesi gibi büyülenmiştim.”
“Ve yine can sıkıntısı bastırıyor; can sıkıntısının, ozanın ve öğretmenin baskısı altında gerçeklik ağırdan ağıra bir ülkü dünyasına dönüyor ki ver artık hayali, verdikçe ver – ve artık neyin hakiki, neyin genel anlamda hiç var olmadığını, gerçeğin nerede, kuruntunun nerede olduğunu, ne hissedildiğini, neyin hissedilmediğini, doğallık nerede, yapmacılık nerede kimse bilmiyor; olması gerekeni oynuyor, kaçınılmaz olanla karışıyor ve biri diğerini saf dışı bırakıyor, biri diğerinin her türlü varoluş hakkını elinden alıyor oy, gerçek dışılığın büyük okulu oy! Dolayısıyla ben de tastamam beş saat boyunca kendi ülkümü hayal edip durdum; boşlukta suratım bir balon gibi büyüdü, hiç engelle karşılaşmadan – çünkü kurgusal dünyada, gerçekdışı dünyada onu normale döndürecek hiçbir şey yoktu.”
“Mallkimi i njerëzimit është se ekzistenca jonë në këtë botë nuk duron asnjë hierarki të përcaktuar dhe të qëndrueshme, se gjithçka rrjedh, trazohet, derdhet, lëviz dhe se secili nga ne do të çmohet dhe vlerësohet nga çdokush tjetër, dhe se përceptimi që kanë për ne injorantët, të pagdhëndurit dhe kokëtrashët, nuk është më pak i vlefshëm nga përceptimi që kanë për ne njerëzit e mprehtë. të diturit dhe ndjeshmit. Kjo pasi njeriu ka varësinë më të thellë nga pasqyrimi i tij në shpirtin e dikujt tjetër, qoftë ky dhe shpirt budalla.”
“Yakında kendi kişiliklerimizden ve kişiselliklerimizden korkmaya başlayacağız, çünkü onların hiç de sonuna kadar bizim olmadıkları, bizler için apaçık olacak. Ve “Ben buna inanıyorum – ben bunu hissediyorum – ben böyleyim – ben bunu savunuyorum,” diye bağırıp çağırmak yerine, yumuşak başlıkla “Beni buna inandırıyor ki – bana bunu hissettiriyor ki – bana bunu söyletti, yaptırdı, düşündürdü ki,” diyeceğiz. Ozan kendi şarkısını hor görecek. Önder kendi buyruğu karşısında zangır zangır zangırdayacak. Rahip sunaktan ürkecek ve anne de oğluna sadece ilkeleri değil, fakat onu boğmasınlar diye onları atlatabilme becerisini de aşılayacak.”
“Masum olmama arzularında masumdular. Kollarında bir kadın varken masumdular. Kavga ve dövüşte masumdular. Ezberden şiirler okurken masumdular. Masumca davranırlarken masumdular. Hatta kan dökerlerken, işkence yaparlarken, tecavüz ederlerken ya da söverlerken bile, bir mübarek masumiyetin tehdidindeydiler – ve bunların hepsi, masumluğun içine düşmemek içindi.”
“Daj mi teraz marzyć, daj - i już nikt nie wie, co jest realne, a czego w ogóle nie ma, gdzie prawda, gdzie złuda, co się czuje, czego się nie czuje, gdzie naturalność, a gdzie sztuczność, zgrywa i to, co powinno być, miesza się z tym, co nieubłagane jest, i jedno i drugie dyskwalifikuje, jedno drugiemu odbiera wszelką rację bytu, o, wielka szkoło nierzeczywistości!”
“Bakın şimdi: Bedenin temel kısmı, iyi, evcilleştirilmiş popo temeldir; bu yüzden eylem popodan başlar. Ayrı ayrı kısımların dalları tıpkı bir ağaç gövdesinden çıkar gibi popodan ayak parmağı, eller, gözler, dişler kulaklar olarak çıkıp dal dal dağılırlarken bazı kısımlar, hassas ve mahir işlemeler sayesinde, hafiften diğerlerin içine geçerler. Küçük Polonya Vilayeti'nde "papa" da denilen insan yüzü ise taçtır; poponun gövdesinden ayrı ayrı parçalar halinde büyüyen ağacın yapraklı kısmıdır; demek ki popo tarafından başlatılmış döngüyü papa kapatır. "Papa"ya vardıktan sonra bana, onlar üzerinden yeniden popoya varmak için ayrı ayrı parçalara dönmek kalmıyorsa eğer, ne kalıyor?”
“Must it ever be thus-that the source of our happiness must also be the fountain of our misery? The full and ardent sentiment which animated my heart with the love of nature, overwhelming me with a torrent of delight, and which brought all paradise before me, has now become an insupportable torment, a demon which perpetually pursues and harrasses me.”
“I have long known that it is part of God's plan for me to spend a little time with each of the most stupid people on earth, and Mary Ellen was proof that even in the Appalachian woods I would not be spared. It became evident that she was a rarity.”
“Day after day, day after day,
we stuck nor breath nor motion
As idle as a painted ship upon a painted ocean
Water, water everywhere and
all the boards did shrink
Water, water everywhere nor any drop to drink."
[SAMUEL TAYLOR COLERIDGE (1772-1834)]”
“Сидит и медленно вращает из стороны в сторону головой, как газонный опрыскиватель.”
“There are only two mantras, yum and yuck, mine is yum.”
BookQuoters is a community of passionate readers who enjoy sharing the most meaningful, memorable and interesting quotes from great books. As the world communicates more and more via texts, memes and sound bytes, short but profound quotes from books have become more relevant and important. For some of us a quote becomes a mantra, a goal or a philosophy by which we live. For all of us, quotes are a great way to remember a book and to carry with us the author’s best ideas.
We thoughtfully gather quotes from our favorite books, both classic and current, and choose the ones that are most thought-provoking. Each quote represents a book that is interesting, well written and has potential to enhance the reader’s life. We also accept submissions from our visitors and will select the quotes we feel are most appealing to the BookQuoters community.
Founded in 2023, BookQuoters has quickly become a large and vibrant community of people who share an affinity for books. Books are seen by some as a throwback to a previous world; conversely, gleaning the main ideas of a book via a quote or a quick summary is typical of the Information Age but is a habit disdained by some diehard readers. We feel that we have the best of both worlds at BookQuoters; we read books cover-to-cover but offer you some of the highlights. We hope you’ll join us.